Yazan, Hatice Kamer
Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, toplam 108 siyasetçinin yargılandığı Kobani Davası’nda 25 Aralık’ta başladığı savunmasını tamamladı. Savunmasında sık sık güncel konulara da değinen Demirtaş, ilk gününden itibaren Kobani Davası’nın “siyasi intikam davası”, “bu davada tutuklanan herkesin de siyasi rehine” olduğunu savundu. Demirtaş ayrıca Kürt sorununun çözümüne ilişkin 7 maddelik bir öneri listesi sundu.
31 Aralık’ta babası Tahir Demirtaş’ı kaybeden Selahattin Demirtaş, hem cenazeye katılma talebinde bulunmadı hem de babasına adadığı savunmasını ara vermeden sürdürdü.
Milletvekiliyken hakkında hazırlanmış 42 fezlekenin dava dosyasına eklendiğini belirten Demirtaş, savunmasında bu fezlekelerde ileri sürülen suçlamaların çoğuna yanıt verdi.
Onlarca sayfalık savunmasında Kürt sorunun temel nedenlerini ve tarihsel boyutunu ele alan Selahattin Demirtaş; çözüm sürecine, İmralı görüşmelerine, Kandil ziyaretlerine, sürecin nasıl bozulduğuna da değindi, Kürt sorununun çözümü için önerilerde bulundu.
Gerek iddianameyi hazırlayan savcıların gerekse davayı gören hakimlerin tarafsız olmadığına ve talimatlarla karar verdiklerini öne süren Demirtaş, “siyasal İslamcıların attığı iftiralardan dolayı” yargılandıklarını söyledi.
Kobani Davası için basın yoluyla haklarında birçok algının üretildiğini savunan Demirtaş, “Bizi yargıyla değil, algıyla yargılıyorsunuz’’ dedi.
‘Kürde Türk demek de Kürt sorunudur’
Savunmasında sık sık “Kürdistan” ifadesini kullanan Demirtaş, “Bir Kürde Türk demenin de Kürt sorunu olduğunu” söyledi.
Demirtaş, “Birçok arkadaş diyor ki Demirtaş, ‘Kürt ve Kürdistan’ demeye başladı. ‘Kürt ve Kürdistan’ dediğim için yargılanıyorum. 20 yıla yakındır siyasetten geliyorum. Kürtler ve Kürdistan ile yaptığım konuşmalar suçlama konusu yapılmış. Soma’yla ilgili de konuştum. Neden dava açılmadı? Çünkü konuşmamın içeriğinde Kürt yok” dedi.
Bu davada yargılananlar şahsında “Kürt ve Kürdistan gerçeğinin mahkum edilmek istendiğini” savunan Demirtaş, “Ben Kürdüm, anavatanım Kürdistan’dır, her iki kimliğim onurdur, kimse bu değerleri yargılayamaz” ifadelerini kullandı.
Demokrasi Partisi (DEP) üyelerinin yargılanma sürecinde de benzer şeyler yaşadıklarını söyleyen Demirtaş, “Bizler başka bir perspektifle Türkiye’nin sorunlarının çözümü için omuzlarımıza yük aldık, aynı akıbeti bizler yaşadık, aradan onca yıl geçti ama aynı şeyleri yaşıyoruz. Bizler dilimizden, kültürümüzden vazgeçemeyiz, vazgeçmesi gereken bu hataları yapanlardır” diye konuştu.
‘Tek adam oldun ama hâlâ Başkan olabilmiş değilsin’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemdeki çözüm sürecinde “Öcalan’ın çağrısı önemlidir” dediğini hatırlatan Demirtaş, Erdoğan’ın lideri olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 7 Haziran 2015’teki seçimlerde tek başına iktidar olamayınca tutumunu değiştirdiğini savundu, “Çözüm süreci Kürtlere yarıyor diye yeniden silaha sarıldılar” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), kendisinin serbest bırakılması gerektiğine ilişkin kararı hakkında da konuşan Demirtaş, kararın “Sizler tarafından Erdoğan’ın talimatı sonrasında uygulanmaması devlet sistemini tümden çökertmiştir” diye konuştu.
Erdoğan için söylediği “Seni başkan yaptırmayacağız” sözüne de değinen Demirtaş, bu konuda şunları söyledi:
“Sana ‘Başkan olamazsın’ dedik. Onun dışında maşallah her şey oldun, tek adam oldun, devleti ele geçirdin ama hâlâ Başkan olabilmiş değilsin” dedi.
Kürt sorununun çözümüne dair 7 madde sıraladı
Selahattin Demirtaş, savunmalarının farklı günlerinde Kürt sorununun çözümüne dair 7 madde sıraladı.
Demirtaş’ın önerileri şöyle:
Muhataplarıyla müzakere edilerek silahlı mücadeleye son verilmesi sağlanmalıdır. Bu konuda yasal düzenleme yapılarak hızlı, etkili ve kalıcı sonuç alınmalıdır.
Demokratik siyasetin önündeki tüm yasal ve idari engeller kaldırılmalı; gösteri, grev, yürüyüş, miting, örgütlenme ve ifade hürriyeti evrensel standartlarla uyumlu hale getirilmelidir.
Kürt sorununun nihai çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir (TBMM). Bu yönüyle de tüm siyasi partiler çözümün tarafıdır. Esas hedef yeni, özgürlükçü, sivil bir anayasa ile sadece Kürt sorununun değil tüm toplumsal sorunların çözümü olmalıdır.
Kürtlerin bir halk olarak kabulü, anadilini tüm toplumsal alanlarda özgürce kullanması; tarihini, kültürünü koruyup geliştirmesi; kendi kimliğiyle örgütlenmesi; kendini yönetme hakkının tanınması hususları anayasal güvenceye alınmalıdır.
Geçmişte yaşanan acıların, işlenen suçların araştırılıp hakikatle yüzleşmenin sağlanması gerekir.
Resmi ideoloji ve resmi tarih dayatmasından vazgeçilerek bilimsel, objektif tarih ve demokratik cumhuriyet modeliyle devletin reorganizasyona tabi tutulmalı; eleştirel pedagojik, bilimsel eğitime geçilmelidir.
Kürt sorununun sonucu olarak ortaya çıkmış ceza davaları düşürülmeli, TMK (Terörle Mücadele Kanunu) kaldırılmalı, tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmalıdır.
‘Türkiye için en uygun yönetim şekli demokratik özerklik’
Selahattin Demirtaş, Kürt sorununun 100 yıldır çözümsüz bırakıldığını, son halkasının PKK olduğunu, çatışmaların son bulması için Abdullah Öcalan’ın devrede olması gerektiğini söyledi.
“Kiminle savaşıyorsan, onunla barışırsın” diyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İki kere iki dört. PKK’ye savaşı yürütüyorsun, gidip ETA ile müzakere yürüteceksin. Böyle olur mu? Demokratik özerklik uzlaşma ile olur. Rıza üzerine inşa edilir. Silah ile olmaz, hendek ve barikat ile olmaz. Ben bunu ilk günden beri böyle savundum. Demokratik özerklik silah zoruyla olmaz. Sadece ikna ile olur.’’
”Kimle konuşulacağı soruluyorsa, bu son derece gereksizdir. Kürtlerin temsilcileri vardır. Koskoca bir halkın sorunlarını temsilcileri ile nasıl konuşmazsınız? Biz bu yüzden Abdullah Öcalan diyoruz. Bu, devleti küçültmez, büyütür.’’
Demirtaş, Kürt sorununun çözümü açısından Türkiye için en uygun yönetim modelinin demokratik özerklik olduğunu savundu.
“Demokratik özerklik kimliğe dayalı olmamalı” diyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin federal bir bölge ya da bağımsızlık da önerilebilirdik. Ancak Türkiye’de de demokrasinin gelişmesini istiyoruz. Bu siyaseten doğrudur ama en çok ahlaki olarak doğrudur. Onun için de demokrasi istemek zorundasınız. Yozgat’ta demokrasi olmaz ise biz rahat edemeyiz. O yüzden geniş bir uzlaşma ile Türkiye’de bunu sağlamalıyız. Bunu savunuyoruz.’’
Demokratik özerklikte adalet, güvenlik ve sınır güvenliği ile ilgili yetkilerin merkezi parlamentoda olması gerektiğini belirten Demirtaş; yerel meclislerin kararlarının Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) denetimine tabi olması gerektiğini söyledi, “Belediye meclisi ile halk meclislerinin ayrı olması gerekiyor. Vali seçimle iş başına gelmeli’’ dedi.
‘Türkçe ile birlikte farklı resmi diller de olabilmeli’
Demirtaş Türkçenin bütün özerk bölgelerin resmi dili olması gerektiğini, buna karşılık her bölgede etnik kimliklere göre talep olması halinde ikinci ve üçüncü resmi dillerin de olması gerektiğini savundu:
‘’Türkçenin yanında Trakya, Boşnakça resmi dil olarak kabul edilirse bunun kime ne zararı olabilir? Örneğin Kürdistan’da Kürtçenin ikinci, üçüncü resmi dil olmasının kime ne zararı olur? Hindistan’da onlarca resmi dil var. Avrupa’nın pek çok ülkesinde aynı şekilde resmi dil var.’’
Demirtaş ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, yanlış temel üzerine inşa edildiğini öne sürdü:
‘’Devasa bir bina koydun mu, biri çıkıp ‘Kürdüm’ deyince o temel sallanıyor. ‘Kürdüz’ demesek onurumuzdan oluyoruz. Kürdüz deyince ‘terörist’ oluyoruz. O yüzden temeli değiştirmek lazım. Devletin bunu düzeltmesinden korkmaması lazım. Bunu düzelttikten sonra herkese yetecek kadar evimiz olur. Binada herkes özgürce yaşayabilir. Kendi uydurduğumuz yalanın üzerine bir bina inşa edilmiş. 100 yıldır sallanıyor.”
108 kişinin yargılandığı davanın görülmesine Sincan Cezaevi Kampüsü’nde devam ediliyor.